2 Şubat 2020 Pazar

Yeni Savaş Uçağı Program Önerisi 1 - JAS-39 E/F Gripen


BÖLÜM 3 – HAVA KUVVETLERİMİZ İÇİN JAS-39 GRİPEN E/F ALIMI MANTIKLI OLUR MU?


Köklü ve etkili bir havacılık sanayine sahip olan İsveç üretimi, 4. Nesil bir tayyaredir. İngiliz ve Amerikan yapımı olan alt sistemler de kullanan bir üründür aslında. Kabiliyetler açısından bakıldığında F-16’dan biraz daha hafif ama ona denk, NATO standardı bir uçakla karşılaştığımızı görürüz. Bu uçağı diğer çağdaşlarından ayıran bir husus da, oldukça hesaplı ve mantıklı işletme maliyetidir. E/F modelleri uçağın gelişiminin geldiği en son noktayı temsil etmektedirler. Tayyare mühimmat potföyü ve esnekliği olarak göze çarpar bir genişlik sunmaktadır.

Aslında bu uçağı diğerlerinden ayıran görünüşü değil, içinde yatan esnek ve oldukça verimli altyapıdır. Henüz tasarım aşamasındayken bile, doğru bir ileri görüşle, oldukça yetenekli ve ölçeklendirilebilir bir bilişim altyapısı ile dizayn edilmiştir. Konsept aşamasından gerçek hayata kadar, tek elden ve doğru şekilde yönetilmiş bir projedir Gripen. Bu nedenle kullanıcının istediği her türlü yenilik, değişiklik ve özelleştirmelere, diğer platformlardan çok daha hızlı ve etkin yanıt verebilmektedir. Diğer modern Avrupa üretimi tayyareler gibi nazı niyazı fazla değildir. Örnek teşkil edecek kadar doğru ve imrenilesi proje yönetimi nedeniyle, TF-X projesinin ilk aşamasında Saab ana danışman firma olarak seçilmişti hatırlarsanız. Fakat daha sonra yollarımız bir şekle ayrıldı ve Türkiye İngiltere ile ortalık kurarak farklı bir yaklaşım benimsedi. Bu yol ayrılığının ardında fikri mülkiyet hakları ve üçüncü ülkelere yapılacak satışlar hususundaki fikir ayrılıkları yattığı söylentisi dolaşmıştı.

Ülkemiz kodlarıyla birlikte bir uçağın tam altyapı hâkimiyeti yolundaki ilk adımını, İsrail ile birlikte geliştirdiğimiz F-4E 2020 Terminator projesiyle birlikte attı. Kazanılan altyapı ve kabiliyetler üzerinden F-16 Özgür projesinin ilk adımları atılmaya başlanmıştı. Derken Block 40 F-16’lar için ABD kaynak kodlarını bizimle paylaşmayı kabul etti. Fakat ülkemizin F-16 filosu, kapsamlı CCIP modernizasyonuyla altyapı olarak daha gelişmiş ve kaynak kodları bize kapalı olan Block 50 konfigürasyonuna doğru standartlaştırıldı. Bu nedenle hâkim olduğumuz Block 40 platformu yalnızca 401. Test ve değerlendirme filomuzda kullanılır hale geldi. Aslında CCIP modernizasyonunda çıkan parçalar kullanılarak Block 30 tayyarelerimizin de kısmi modernizasyona tabi tutulduğunu da söyleyebiliriz. Bu kazanımlar ve altyapının üzerine Hürkuş, Hürjet ve günümüzde gerçek anlamda ele alınmaya başlanan Özgür projelerinin şekillendiğini söyleyebiliriz.

Gripen bu alanda tamamen farklı, alternatif ve özgün bir ikinci kazanım oluşturma potansiyeline sahiptir. Bunu aynı işi yapmak için biri Roketsan biri de Tübitak Sage’de geliştirilen ve üretilen, ortak parça kullanmayan iki füzeye sahip olmak gibi düşünebilirsiniz. Fakat doğası itibariyle tasarımcının yaklaşımı, kullandığı yöntemler, iki füzeye de kendisine göre bazı üstünlükler ve zaaflar verecektir. Açıkçası amaca uygun özelleştirilebilirlik ve açık mimari açısından baktığımızda, ben Gripen altyapısından çok daha fazla etkileniyorum. Zaten söz konusu alt yapı, ABD Hava Kuvvetleri için Boeing firmasıyla birlikte sıfırdan geliştirilen, T-7A Red Hawk eğitim tayyaresini destekleyerek, rüştünü ispat etmiştir. Bu nedenle önerimin içeriğini detaylandıracak olursam:

Tam teknoloji transferi ile IP haklarıyla birlikte 180 kesin 120 opsiyon olmak üzere toplam 300 adedi bulabilecek Gripen E/F modeli uçak temini, alternatiflerimizden biridir. Yaklaşık 10-15 yıl sürecek bir program sonrasında, 180 Gripen ve 150-180 kadar modernize edilmiş F-16’dan oluşan karma bir filoya sahip olabiliriz. MMU/TF-X projesinin ürünleri devreye girmeye başladığında, bu uçakları uzun yıllar birlikte ve ağ tabanlı harekât konsepti çerçevesinde kullanabiliriz.

Bu öneriyi oluştururken şu hususu da dikkate aldığımı belirtmeliyim. Elbette gelecekte neler yaşanacağını Tanrı dışındaki güçlerin tam olarak bilmesi mümkün değildir. Bununla birlikte önümüzdeki 5-6 yıllık süre zarfı içerisinde ülkemizin bir savaşa girme ihtimali ciddi biçimde yükselmektedir. Dünya da giderek daha karmaşık ve kaotik bir yapı az etmektedir. Meşhur bir deyiş vardır: Savaşın mayası kandır. Elbette ülkemiz bir savaşa girerse en ağır ve acı kaybı hava kuvvetlerimiz yaşamak zorunda kalacaktır. Bir kayıp sonrasında gücümüzü telafi etmek isteyerek uçak temin projesi oluşturmamız çok daha zor olabilir. Çok daha fazla zaman alır ve uzun vadeye yayılabilir. Fakat günümüzde başlatacağımız bir projeye devam etmek, hem bizlere zamandan kazandırır, hem de rakiplerimize karşı caydırıcılığımızı güçlendirerek savaştan kaçınmamızı sağlayabilir.

Bu amaçla ilk önerimin Gripen olmasının bir sebebi daha var. Bu uçak ve kullanacağı yerli ve Avrupa yapısı mühimmatlar ile (Gökdoğan, Bozdoğan, Meteor, ASRAAM, vb.vb.) ister ABD ister Rus yapımı düşman uçaklarının tamamına angaje olabiliriz. İsrail gibi gelişmiş teknolojiye sahip potansiyel rakipler karşısında da daha güçlü durabiliriz. Yani NATO standartlarına sahip olsa bile en bağımsız ve etkili harp tayyaresi altyapısını Gripen’le kurabiliriz.

Ayrıca İsveç ve İngiliz havacılık endüstrisinin, Gripen’de de açıkça görülen köklü bağları vardır. Bu bağların Tempest ile ileriye taşınması da söz konusudur. Dolayısıyla bu alternatif, İngiltere ile gerçekleştireceğimiz MMU projemize zarar verme potansiyelini barındırmamakla birlikte, olası avantajlar açısından da diğer seçeneklerin önüne çıkmaktadır. Ayrıca Tempest gibi 6. Nesil uçak teknolojilerine bir ortaklık kapısı da aralamaktadır.

Ayrıca bu bağlamdaki potansiyel bir hususa da dikkatinizi çekmek isterim. Malum Kanada hava kuvvetlerini yenilemek aşamasınadır ve ihalenin katılımcılarından birisi de Gripen’dir. İsveç IP hak transferiyle birlikte 88 adet tayyareyi Kanada’da üretmeyi teklif etmiştir. Şu anda Avrupa kıtasında özellikle yakınlarımızdaki savunma projelerinde, politik açıdan şansımız oldukça düşüktür. Fakat İngiliz Uluslar Topluluğu’nun önemli bir üyesi olan Kanada’yı bu kapsamın dışında tutabilme ihtimalimiz vardır. Bu ülkenin havacılık alanında ABD ile arasının açılmakta olduğunu görüyoruz. Özellikle Bombardier serisi yolcu uçaklarında yaşanan derin anlaşmazlığın geçtiğimiz yıl Airbus ile ortaklığa sebep olduğu hala hafızalarımızda tazedir. Ayrıca elindeki F/A-18 filosunun ömrünü uzatmayı düşünen ülkenin acil ihtiyaçları, ABD yerine Avustralya’dan aynı tipte ikinci el uçak teminiyle bir nebze olsun gidermeye çalıştığını görüyoruz. Bu kapsamda Kanada ile ortak bir program dâhilinde Gripen işine girişmek, hem maliyetleri anlamlı biçimde düşürecek, hem de ABD’ye politik bir gol atmak isteyen iki ülke için de anlamlı bir hareket olabilir. Ayrıca MMU projesi için de alternatif bir işbirliğinin kapısını açacaktır bu yaklaşım. Üzerinde düşünmeye değer kanaatindeyim.

Günümüzde savaş uçaklarının nesilleri kavramı, değişim göstermektedir. Çünkü artık bu yırtıcı kuşlar çok karmaşık teknolojilerin ve alt sistemlerin bir karışımı olarak görünmektedirler. Bu alt sistemler de çeşitli modernizasyon projeleri vasıtasıyla, envanterdeki eski nesil uçaklara da kazandırılabilmektedir. Örneğin tayyareler arasında veri iletişimini sağlayacak datalink altyapısı, ister 5. ister 6. Nesil olsun, herhangi bir tayyareden alınarak Gripen’de kullanılabilir. Çok gelişmiş ve yeni bir füze, bu uçağa da entegre edilebilir. HUD’dan kaska monteli nişangaha, oradan da AR/VR kokpit çözümlerine doğru gitmekte olan avyonik arayüzü üzerindeki gelişim çizgisi, Gripen üzerinde de kullanım alanı bulabilir. Bu nedenledir ki görünmeyen altyapı ve kodlar, alışık olduğunuz ekol ve sistem mimarisi, daha doğru ve mantıklı bir gelişim çizgisi sunma potansiyeline sahip olacaktır.

Fark ettiniz mi bilmiyorum ama bu program önerisinin zamanlama tablosu, pilotaj ve teknik ekiplerimizdeki insan kaynağı açığının tamamlanması süreciyle pek bir örtüşüyor. Yani programı yeni nesil personellerin yetiştirilmesiyle üst üste bindirmek mümkün. Sonuç olarak uçaklar tarlada yetişmiyor ve temini bile uzun yıllar alıyor. Aynı pilotların eğitim ve olgunlaşma süreçleri gibi…

Şu hususta sorular sorduğunuzu duyar gibiyim. Bu kadar örtülü ambargolar altındayken, müttefik ülkelerle aramızdaki çatlaklar derinleşirken, yerli savunma sanayi gelişimimizi tamamlamamız istenmezken, hele Gripen motor başta birçok Amerikan yapımı parça da kullanırken, böyle bir öneri ne kadar gerçekçi olabilir? Öncelikle şunu söylemeliyim ki, F-35 yerine Gripen gibi 4+ nesil ve NATO standardı bir tayyarenin seçimi, müttefiklerimizde bir memnuiyet uyandıracaktır. (Bakınız MMU’dan vazgeçmiyoruz ve hız da kesmiyoruz.) Ayrıca bu yekünde bir yabancı ortaklı havacılık programının başlatılması, batılı silah endüstrisi için de ciddi bir gelir kaynağı teşkil edecektir. Ayrıca bu programa ayrılacak maddi kaynakların, diğer havacılık programlarımıza negatif etki olarak yansıyabileceği umudu, gizli haset içinde bulunan müttefiklerimizin konuya pozitif yaklaşımlarda bulunmasını sağlayacaktır. Kısacası sunum/tanıtım kısmı da doğru ele alınırsa, bu program için negatif yorum ve seslerin fazla yükselmeyeceği kanaatindeyim.

Ayrıca yanı başlarında kurulacak, kuvvetli ve hacimli bir alternatif Avrupa tayyaresi üretim hattı, birçok Avrupa ülkesinin de işine gelecektir. ABD F-15, F16, F-18 gibi 4. Nesil tayyarelerin üretim hattını canlı tutabilmek adına oldukça ciddi çaba sarf ediyor biliyorsunuz. Avrupa’da ise her ne kadar Airbus sivil havacılık alanında istihdamı sürdürme kapasitesi sunsa da, Eurofighter programı üretim hattı son demlerine yaklaşıyor. Tempest, FCAS, vb. gelecek uçaklar için üretim hattı kurulumu ise daha uzun zaman gerektirecek. Bu programlar arasındaki boşlukta bizim kuracağımız dinamik üretim alt yapısı, olası bir politik değişim sürecinde Avrupa ülkelerinin artabilecek savaş uçağı ihtiyacına en hızlı ve hesaplı yanıtı oluşturabilir. Hele işin içine bir şekilde Kanada da çekilebilir ise. Bu hususa dikkatlerinizi çekmek isterim.

Ayrıca bu tip bir programla ulaşmayı umduğum milli bir fayda daha var. Malum elimizdeki havada yakıt ikmal filosu son demlerini yaşıyor. ABD hava kuvvetlerinin boom sistemini kullanan bu filonun istihdamı, elbette neredeyse safkan F-16’dan oluşmuş bir kuvvet için tek mantıklı alternatif idi. Fakat bu standardın diğer ülkelerin kulandığı probe-droque sistemine göre ciddi dezavantajları da var. Gripen E/F tayyaresi içeri çekilebilir bir probe-droque yakıt ikmal çubuğuna sahip. Bu sayede zaten yenilemek zorunda olduğumuz havada yakıt ikmal uçağı filomuzu da, farklı bir standart üzerine taşımamız mümkün olacaktır. Ayrıca A-400M, C-130 gibi bu sistemle yakıt ikmal uçağına dönüştürülebilir nakliye uçağı filomuzu da, denklem içine katma şansı yakalayabiliriz. Boom teknolojisiyle devam edersek bu asla mümkün olamayacaktır.

Malum biz milli MMU programımız için de ilave yabancı ortak arayışı içerisindeyiz. Birçok ülkeyle dirsek temasımız sürüyor. Bu gibi projeleri daha fazla uluslar arası katılıma açmak ve riski paylaşmak, tüm havacılık programları için gerekli ve yerinde bir moda. Ayrıca üretim hattının uzun ömürlü ve karlı olması, maliyetlerin düşürülmesi açısından da faydalı. Peki, bu tip bir olası Gripen programının diğer ülkelerin ihtiyaçlarını giderecek şekilde kullanılması da mümkün olabilir mi? Bu husustaki düşüncelerimi aktarmak isterim.

Sovyetler birliği dağıldıktan sonra, Rusya birçok silah sistemini uluslar arası pazara açtı. Agresif bir pazarlama politikası güttüler. Bu süreçte batı standardı üzerine inşa edilmiş olsa da, Rus uçakları almaya ilk ikna ettikleri ülkelerden birisi de Malezya idi. Bunun birden fazla sebebi var. Fakat ben size öne çıkan birini aktarayım: Singapur. Malezya’nın güney komşusu olan bu ufacık ülke, boyutunun kat ve kat ötesinde ve son derece modern bir hava kuvvetleri istihdam ediyor. F-16, F-15 gibi tamamen batı standardı üzerine kurulmuş bir kuvvet yapısına sahip. Bu uçaklara kafanıza soru işareti doğurmadan karşı koyabilmenin en etkili yolu ise, zaten bu uçakları düşürmek için dizayn edilmiş Rus sistemlerini almaktan geçiyor. Fakat MiG-29 ile başlayan ve Su-30 serisiyle devam eden bu Rus tayyaresi macerası, Malezya’yı tatmin edemedi. Hem uçaklarla yer ekiplerinin ve lojistikçilerinin kimyası uyuşmadı, hem de oldukça düşük bir harbe hazırlık oranında takılı kalmak durumuyla karşılaştılar. Bu ülkenin de hem modern hem de Amerikan yapımı sistemlerle kılçıksız mücadele edebilecek, Batı yapımı uçaklara ihtiyacı var. Fark ettiyseniz bu ihtiyaç bizimle oldukça örtüşüyor. Ayrıca olası bir Gripen programı dahli, ülkenin Çin ve Endonezya gibi diğer potansiyel rakiplere karşı da elini oldukça güçlendirebilir. Politik açıdan Malezya ile oldukça samimi ilişkiler içerisinde bulunduğumuzu da hatırlatmak isterim.

Bir diğer alternatif ise Vietnam’dır. Çin’e karşı yetersiz kalan Rus teknolojisinden, batı yapımı uçaklara geçiş yapmak istemektedir bu ülke. Eski düşmanı ABD ile de bu kapsamda olası savaş uçağı alım ihtimalleri üzerine görüşmektedir. Hindistan ve İsrail ile dirsek temasları da mevcuttur. Dünya üzerindeki savaş uçağı programlarına genel bir bakış atarsak, Gripen E/F alternatifinin bu ülkenin ihtiyaçları için en ideal platformu sunduğunu görürüz. Ayrıca bizim bu uçakla birlikte sunabileceğimiz özgün ve milli hava-hava silahları alternatiflerimiz, SOM ve Atmaca füzeleri gibi görüş ötesi hava-yer silahları alternatiflerimiz var. Bu NATO standardı modern kabiliyetler, Çin gibi modern bir hava kuvvetlerinin karşına dikilmek zorunda kalan Vietnam için çok önemli. Ayrıca sürpriz unsurlar barındıracağı için diğer alternatif silah sistemlerinin de ötesine geçen bir avantaja sahip. Vietnam’ın da bizim gibi yeri ve milli bir savunma sanayi altyapısı oluşturma hedefi var. Yani kendisine ait, ama bizim taleplerimize göre çok daha mütevazı bir üretim hattı isteyecekleri aşikâr. Bu durum da bizim avantajımıza şekillendirilebilme potansiyeliyle göze çarpıyor.

Açık konuşmak gerekirse Latin Amerika, Afrika ve diğer Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde de çok ciddi potansiyel pazarları var bu 4+ nesil savaş tayyaresinin. Fakat doğru yaklaşımla ele almak ve kendi ihtiyaçlarımız için de olsa yürüyen bir programa sahip olmak gerekiyor. Açıkçası Rus tehdidi altındaki, son derece iyi ilişkilere sahip olduğumuz Ukrayna için de, oldukça farklı bir işbirliği modeli geliştirmemiz mümkün bu platform üzerinden. Ayrıca Gripen oldukça uzun zamandır bizimle işbirliği yapmak isteyen, fakat her ne hikmetse son derece soğuk davrandığımız, Brezilya’nın da seçtiği uçak. Bu bahane ile havacılık alanında iki ülke arasındaki kalp kırıklıklarını gidermek ve işbirliği ihtimallerini arttırmak mümkün olacaktır kanaatindeyim.

Son olarak şu hususu da dikkatinize sunmak isterim. Bildiğiniz gibi Hindistan uçak gemisi de istihdam etme gereği duyan, kapsamlı bir deniz-havacılık yapısına kavuşmayı istiyor. Bu alanda seçtikleri savaş tayyaresi Rus üretimi MiG-29K modeliydi. Fakat bu tayyarenin performansından memnun olmadıklarını defaatle ve yüksek sesle dile getirdiler. Özellikle harbe hazırlık oranlarındaki düşüklük dikkati çekmişti. Ülke daha yüksek sayıda aynı jetin istihdamı ile yani memnun olmadıkları tayyareden daha fazla sipariş vererek, olabilecek en verimsiz çözümü uyguladı. Fakat bu süreçte hava kuvvetleri ihtiyaçları için yarışan İsveç, alternatif bir öneri getirmişti. Gripen’i uçak gemisinden kalkabilecek biçimde revize etmek ve bir Naval Gripen versiyonu ortaya koymak. Aslında bu gelişmeyi dikkatle not etmek gerekiyordu. Şimdi ise ülkemiz gelecekte savaş uçakları da barındıracak, geniş kapsamlı bir deniz havacılığı inşa etmenin ihtiyacı ve sancıları içerisinde.

Açıkçası Gripen bu noktada en mantıklı ve verimli altyapıyı sunabilecek tayyare. Ayrıca sadece tek kişilik değil, çift kişilik versiyonuyla da göze çarpıyor. Bunu vurgulama nedenim şu: Ana karanıza uzak bölgelerde deniz havacılığı yapacak iseniz, özel görev uçakları kavramına da daha büyük bir önemle yaklaşmanız gerekiyor. F/A-18G Growler tayyaresinde olduğu gibi elektronik harp kabiliyetli bir versiyonunuz muhakkak olmalı. SEAD/DEAD görevlerine çıkabilmelisiniz. Gelecekte hizmete girecek insansı savaş uçağı sınıfını (UCAV) yönetebilmeli ve yönlendirebilmelisiniz. Bu gibi daha karmaşık görevlerin icrası için, arka koltukta oturacak özel eğitimli bir operatör taşıyabilmek büyük önem kazanıyor. Gripen’in bu hususta bir adım önde başladığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Açıkçası 180 adet olan kesin sipariş önerimin ardında yatan fikri de sizlerle paylaşmak isterim. Bildiğiniz üzere hava kuvvetlerimiz şu an için F-16 filolarını 20’şer uçaktan oluşturmaktadır. 16 adet tek koltuklu C ve 4 adet çift koltuklu D modeli. Her hava üssünde ise 2 filo yani toplamda 40 uçak standart konuşlanma usulü olarak benimsenmiştir. Fakat son temin ettiğimiz partide CFT entegreli ve çift pilotlu F-16 D Block50+ tayyarelerinin ağırlıkta olduğunu görmekteyiz. Derin darbe görevlerinde, en verimli ve uzun pilotaj konsantrasyonunu sağlayacak bu yapılanma mantıklı görünmekte. Aynı İsrail’in F-16I Soufa’ları gibi. Bu nedenle 160 adetten oluşacak 8 filo ile, ülkemizin batı ve güney hava sahalarını verimli biçimde kapatabiliriz kanaatindeyim. 20 adet tamamı çift koltuklu Gripen’i ise özel bir filo yapılanmasıyla istihdam edebiliriz. Hem Growler misali bir taarruzi EH tayyaresi hem de bu görevlerde İnsansız Taarruzi Platformları da yönetebilen farklı bir yaklaşımın temeli olarak. Bu arka koltukta oturacak özel operatörün ve uygun kokpit dizaynının varlığıyla ancak anlam kazanabilecek bir düşüncedir.

Ülkemizin doğu ve kuzey yönleri oldukça dağlıktır ve neredeyse tamamen Rus uçakları kullanan komşular tarafından kapsanmaktadır. Bu bölgelerin hava savunmasını ve hava kuvvetlerine yoğunlaşan saldırı ağırlıklı taktiklerini de, modernize edilecek F-16 filolarımız ile sürdürmemizin daha isabetli olacağı kanaatindeyim. Batı cephemizde de dağlık araziler görünmektedir. Fakat bu coğrafyadaki doğal yapı fazla karmaşık değildir ve genellikle doğu-batı çizgisinde, birbirine paralel bir yükselti örüntüsü mevcuttur. Yani batı ve güney cephemizdeki hava sahalarını, hava savunma sistemleriyle kapatmak, diğer cephelerimizden daha kolaydır. Yerli hava savunma sistemlerimizin gelişim aşaması devam etmektedir ve birçoğunda da sona yaklaşılmıştır. Ağ merkezli harp kapsamında, hava savunma unsurlarıyla birlikte çalışabilmek üzere yetiştirilen, genç ve yeni bir havacılık kültürünün temellerini bu sayede çok daha sağlam atabileceğimizi düşünüyorum. Zaman içinde F-16 ve Gripen filoları arasındaki pilot rotasyonlarıyla da, kuvvetimizin tamamen geleceğin muharebelerinin eğitimsel, zihinsel ve moral hazırlığına bürünebileceğini.

SONUÇ OLARAK

Yukarıda detaylarıyla aktardığım sebeplerden ötürü, gözümde en çok öne çıkan alternatif savunma ve havacılık programı, Gripen E/F çözümüdür. Evet, bu hareket yolu kabiliyetler açısından mevcut F-16 uçağımızın yeteneklerinin çok ötesine geçmez. Lakin zaten bu açığı kapatmak amacıyla oluşturulmuş MMU/TF-X başta alternatif havacılık programlarına sahibiz. Dolayısıyla JAS-39 Gripen alımı gerek 5. Nesil ve ötesi uçak programlarımıza, gerekse UCAV alanındaki atılımlarımıza bir zarar vermez. Bu yüzden birçok alternatifler arsından en avantajlı seçimlerden biri olarak öne çıkmaktadır.

Önceki iki yazımda bu kanaate ulaşmamı sağlayan mantıksal sebepleri bir başka deyişle reasoning’imi aktarmıştım. Bu makalemde ise alternatiflerden Gripen’i birlikte inceledik. Diğer alternatifler üzerinde de birçok farklı makale neşretmeyi planlıyorum. Bir süre için yazılarımın ağırlığı bu hususta olacak. Avantaj ve dezavantajlarıyla çeşitli alternatifleri karşınıza sunacağım. Elbette tüm yazdıklarım kişisel görüş ve kanaatlerimdir. Hiçbir bağlayıcılığı yoktur, zaman ve şartlarla birlikte değişebilir. Bu nedenledir ki görüş, öneri ve eleştirilerinizi paylaşmakta lütfen tereddüt etmeyin. Sadece saygı ve nezaketinizi elde bırakmamanızı rica edeceğim. Tekrar görüşene dek sağlıcakla, afiyetle ve muhabbetle kalasınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yeni Tip Savaş Uçağı Program Önerilerine Veda

Bildiğiniz üzere bloğumda bir süredir hava kuvvetlerimiz için alternatif savaş uçakları konusunu işliyordum. Bu hususta epey makale konu...