6 Haziran 2020 Cumartesi

Yeni Tip Savaş Uçağı Program Önerilerine Veda


Bildiğiniz üzere bloğumda bir süredir hava kuvvetlerimiz için alternatif savaş uçakları konusunu işliyordum. Bu hususta epey makale konusu da hazırlamıştım aslında. Bununla birlikte SSB ve MSB eksenindeki son açıklamalar, bu hususta daha fazla yazmayı anlamsız kıldı. Zira alternatif bir savaş uçağı programının düşünülmeyeceğini, MMU/TF-X uçağına yoğunlaşılacağını, bu sürede oluşabilecek zaafların ise insansız hava araçlarıyla kapatılmaya çalışılacağı belirtilmiş oldu. Dolayısıyla benim de daha anlamlı ve faydalı konulara yönelme zamanım geldi anlaşılan.


Dikkat ederseniz günümüzde sadece havacılık alanında değil, tüm diğer alanlarda da silahlanma programları oldukça uzun zaman almakta. Bırakın yerli üretimi bir silah sisteminin hazır alım siparişini verseniz dahi böyle. Zira sipariş verdiğiniz firmanın üretim hattını hazırlaması, alt yüklenicilerini organize etmesi, alt sistemlerin siparişini vermesi, montaja başlaması, hem uçucu hem de teknik personel için gerekli test ve eğitim süreçleri, uçağı satıldığı ülkede destekleyebilecek teknik ve lojistik altyapının kurulması, vs.vs. bir sürü prosedürün yerine getirilmesi gerekiyor. Sistem ne kadar teknolojik olursa da, prosedürler o kadar karmaşıklaşıyor ve uzuyor.

Fakat günümüz savaşlarıysa oldukça hızlı neticelenme eğiliminde. Yani bir şey satın almak 8-10 yıl sürse bile, bir savaşta galibin ve mağlubun belirlenmesi 8-10 günde tamamlanıyor. Kısacası ülkeler o anda ellerinde ne varsa onunla savaşı kabul etmek ve onunla netice almak zorundalar. Hatırlarsanız konumuz alternatif insanlı savaş uçağı programları idi. Dolayısıyla işin özü şu noktada belirginleşiyor: Türkiye Cumhuriyeti yakın gelecekte bir savaş beklentisi içerisinde mi? Bu ihtimale yönelik hazırlıklar yapmak istiyor mu?

Eğer bir savaş beklentiniz yoksa elinizdeki tüm kaynakları daha uzun ve sancılı sürmesi olasılık dâhilinde olsa da, yerli silahlanma programlarına aktarmanız çok daha mantıklıdır. Sonuçta kendinizi geliştirmek için kazanacağınız kabiliyetler, size asla ihanet etmezler. Fakat bir savaş beklentiniz varsa, işte o zaman yekünlü savunma alım ya da üretim programları başlatırsınız. Zira muharebelere sokabileceğiniz her birim artı güç, savaşın kaderini lehinize mühürleyebilir. Ayrıca malum zaferin mayası kandır. Dolayısıyla bu uzun yıllar alabilecek programların bir kısmı, savaşta öngördüğünüz kayıpları şimdiden karşılamak üzerine yoğunlaşacaktır. Hatta bu süreçte NATO Standardı gibi önemli faktörleri bile göz ardı etmeniz mümkündür. Aynı günümüz Mısır silahlanmasında gördüğümüz gibi.

Bu konuda mesai sarf edip yazılar yazmamın ana sebebi, ülkemizin yakın gelecekte bir savaşa girme ihtimalini daha kuvvetli ve olası görmemdi. Evet, pergellerimizi daha geniş bir bölgeye açıyor, askeri başta milli güç unsurlarımızı etki alanımızda aktif bir şekilde kullanıyoruz. Umudumuz odur ki karşımıza bir güç çıkmasın ve girdiğimiz tüm uğraşları milli menfaatlerimiz çerçevesinde neticelendirelim. Fakat işler sadece umutla yürümüyor. Savaş üzerine kelam eden düşünürlerin çok sevdiğim bazı sözleri var. “Tanrıyı güldürmek isteyen plan yapsın.” “Savaşı seçtin ve artık olacak olan olacaktır.” “Asla azıcık savaşır kalamazsınız.” Gibi…

İki kişi arasındaki bir kavga bile, birçok dinamiğe bağlı olarak neticelenebiliyor ve asla bunlardan birinin kafasında umduğu plana göre yürümüyor. Zira savaş başladığı anda artık savaş dinamikleri ve kanunları geçerlidir ve bunlar aritmetik değil biyolojik bir yapı üzerine şekillenmiştir. Bizim elimizdeki diğer milli güç unsurları zayıfladığı için (ekonomik, politik, vb.) sürekli askeri gücümüzü sahaya sürmemiz, ortamın ısısını beklenmedik ölçüde arttırmaktadır. Bu ısının hangi nesnelerin tutuşma eşiğini geçeceğini ise bilemiyoruz. Ayrıca bir yangının ülkemizdeki ve dışarıdaki yöneticilerin, siyasi emellerine hizmet etme potansiyeli de mevcuttur. Bu ihtimaller de tutuşma eşiğini sürekli aşağıya çekmektedir.


Zihnimde planladığım devam makalelerinden de biraz bahsetmek isterim. Açıkçası bir sonraki bölümde “Daha Fazla F-16 mantıklı mı?” konusunu incelemeyi planlıyordum. Malum an itibariyle hava gücümüzün belkemiğini bu tayyare oluşturuyor. Gerek personelimiz gerek kurulu altyapımız açısından bu tipin belirgin bir avantajı var. Dezavantajları da var elbette mevcut kabiliyetlerimizin ötesinde bir şey getirmede yaşanacak sıkıntılar ve kısıtlamalar gibi. Ya da ABD ile politik ayrılıklarımızın derinleşmesi riski gibi. Dolayısıyla bana göre bu husus başlı başına bir makale konusu olabilecek kadar zengin ve farklı boyutlar içeriyor. Bu içeriğe BAE’ye özgün Block-60 uçakları, Hindistan’a sunulan Lockheed-Martin teklifi ve F-21 türevi gibi alternatif hususları da katmayı planlıyordum. Elbette Özgür projemizi ve gerek Özgür gerekse diğer savunma sanayi projelerimizin getirebileceği olasılıkları da dâhil ederek.

Birçok insan F-16 tayyaresini yalınca değerlendirir. Fakat bence bu uçak ilham verdiği havacılık programlarıyla birlikte değerlendirilmelidir. Bu nedenle benim düşünce ıskalamda bir sınıf daha mevcuttur. F-16 Inspired Planes. Örneğin Japon F-2 tayyaresi, LM’nin F-16 Aigle Falcon programı üzerinden şekillendirilmiştir. Tayvan’ın F-CK-1 Ching-Kuo tayyaresi ise, daha fazla F-16 alamayan bir ülkenin, LM’nin de içinde bulunduğu bir iş birliğiyle, iki motorlu bir türev denemesi gibidir. İsrail’in vakti zamanında geliştirdiği ve bir teknoloji deneme platformunun ötesine geçemeyen Lavi uçağı da, şüphesiz bu ilham penceresinde yer almaktadır. Açıkçası bu uçağın gizli teknoloji transferleriyle Çin’de şekillenen abisi J-10 serisini de, F-16’dan ilham alan tayyareler arasında koymaktayım. Güney Kore’nin yine LM işbirliğiyle geliştirip hizmete aldığı ve F-16 ile birçok ortak parça da kullanan T-50 / F/A-50 Golden Eagle hafif uçağından bahsetmemek olmaz. Kısacası F-16 ilham kaynağı olarak da günümüz askeri havacılığını şekillendirmeyi başaran bir platform olmuştur. Dolayısıyla aynı ilhamla ülkemizde neler yapılabileceği hususu, başlı başına bir makale olmayı hak eder kanaatindeydim.

Ayrıca ABD ile birlikte yürütülebilecek ve F-16 içermeyen alternatif savaş uçağı programlarına da bir göz atmayı planlamaktaydım. F-35 hususunu da bu makale içine yedirmeyi düşünmekteydim. Bu hususa sadece F-15, F-18 gibi bilinen 4. nesil uçaklar cihetiyle değil, çok daha açık bir zihinle yaklaşmayı planlıyordum açıkçası. Çünkü benim dikkatimi çeken ama diğer kimseler tarafında pek dillendirilmeyen alternatifler üzerinde de bir olasılıklar denizi görüyordum.

Ardında Rus havacılığı, mevcut ve gelecekteki programları üzerine birkaç makaleden oluşacak bir seri kaleme alma düşüncesindeydim. Malum ülkemizde de başta Su-27 ve MiG-29 türevleri başta olmak üzere, bu uçakların görünüşüne ve fuarlardaki gösterilerine hasta olan bir kitle var. Fakat Rusların ve bizim iş yapma yöntemlerimiz kökünden farklı. Bu yüzden Rus havacılığının geçmişinden başlayarak geleceğe uzanan bir değerlendirmenin gerekliliğine inanmıştım. Ayrıca Hindistan, Malezya, Endonezya gibi müşteri ülkelerin de deneyimlerini incelemek istiyordum. Bu deneyimler ışığında da diğer alt sistemler ve teknoloji tabanları hususuna giriş yapmayı, Rusların hangi alanlarda yarıştan kopmuş gibi göründüklerini aktarmayı planlıyordum. Ayrıca açılan bu makası telafi etmek için geliştirdikleri plan ve programları da incelemeyi elbette. Ayrıca Hindistan’a çekilen Pak-Fa dümeni (?) başta olmak üzere, B.A.E. ve farklı hususları da içerecek bir işbirliği ihtimal ve tuzakları turu da atmayı istiyordum.

Son olaraksa Çin, Japonya, Güney Kore, Brezilya, Kanada gibi düğer dünya ülkelerini dolaşacak ve potansiyel işbirliklerine bakacak bir ufuk turu atmayı planlamaktaydım. Bu dünya gezilerinin sonucunda ise hususu Hürjet açısından bir süzgeçten daha geçirmeyi, alternatif yerli işbirliği programları çerçevesinde ulaşılabilecek şeylerin avantaj ve dezavantajlarını incelemeyi düşünüyordum. Planladığım kapanış yerli savunma sanayi kuruluşlarımız açısından gerçekten anlamlı bir analiz niteliği ve Pazar araştırması özelliği de barındıracaktı. Bu şekilde konuyu kapatıp yeni makalelere yelken açmayı planlamaktaydım. Lakin arz ettiğim üzere artık bu hususta yazmanın anlamı kalmadığı için zaman ve enerji harcamayı de gereksiz görüyorum.

İnternet ve açık kaynakların varlığıyla şekillenen son 5-10 yılımız, havacılık teknolojileriyle ilgilenen bir gençlik kitlesi yarattı. Fakat bu kitlenin bilgi ve erişimi geçmişi tam kavrayamamakta. Bunu bir örnekle anlatmak isterim. Günümüzün popülerliği yükselmekte olan Fransız savaş uçağı Rafale gibi. Fransa Eurogihter konsorsiyumundan ayrılıp kendi milli çözümünün peşinde koşmaya başladığında önünde oldukça geniş bir yelpaze vardı. Bu kapsamda şöyle bir plan yapmışlardı. Öncelikle Rafale tayyaresinin kara ve uçak gemisi konuşlu katapult kullanabilen deniz versiyonlarını yapacaklardı. Ardından ise bu uçağın “stealth” teknolojisine sahip bir versiyonunu üreteceklerdi. Evet, yanlış duymadınız uçağın stealth yani radar ve sensörlere yakalanmayan bir versiyonu üzerinde de ciddi ciddi düşünce sarf ediyorlardı. Fakat proje gelişimi sırasında bazı gerçekleri acı biçimde fark ettiler ve stealth versiyon düşüncesi tamamen unutuldu.

Bunun birden çok sebebi var. Zaten 4+ nesil milli bir uçak geliştirmek için harcanan çabaların bile ülkeyi aşırı zorlaması bunlardan biri. Fakat asıl faktör 5. Nesil için yapılacak tanımlamanın stealth’ın çok daha üzerine çıktığını fark etmeleridir. Bu farkındalık ellerinde gerekli birikim ve kaynağın olmadığı gerçeğine de ayılmalarını sağlamıştır. Ama zaman beraberinde değişimi de getirir. Şu anda Almanya başta bazı Avrupa ülkeleriyle birlikte geliştirmeye talip oldukları, 6. Nesil olarak nitelenen FCAS konseptinde, aynı korkuların artık geçerli olmadığını görüyoruz. Yani biriken bilgi ve kabiliyetler, aynı sebepler çerçevesinde, tamamen farklı sonuçlar üretebilir hale geldi.

Dijital ve online bir kültüre doğru kaymakta olan çağımız, ülkemiz dahil birçok yeni oyuncuya yüksek hayal gücüne sahip olacak imkanlar sunmakta. Bu hayal gücünü realize etme noktasında da anlamlı ve fark yaratabilecek araçlar. Evet, benim gibi eski nesilden kalma, bilgi kaynağını kütüphanelerden, sektörel dergilerden, kaynak taramalarından, sahaflardan topladığı yabancı yayınlardan sağmaya alışmış insanlar için, zorluklar ve riskler fırsatlardan önce göze batıyor. Fakat aynı süreçte elde ettiğim kültürel birikim bana şunu söylüyor. Çağ değişti, anlayışlar ve her şeyde değişime mahkûm. Senin aklın ve tecrübelerin, seni bazı hususlarda pesimist bir bakış açısına itebilir. Bu doğaldır. Ama unutmamalısın ki “At sahibine göre kişner.” “At binenin, kılıç kuşananındır.” Yani yeni neslin, yeniçağlar için, yeni şeyleri, doğru biçimde yapması da gayet mümkün. Yanılıp tökezler ise, ayağa kalkıp tekrar yürümeye devam etmesi de büyük bir olasılık. Kısacası kötümserliği abartmamak ve bu hususta olası tehlikeleri vurgulamak, yeni neslin işini kolaylaştırmak dışında bir davranış içinde olmamak gerekiyor.

Zaten hayattaki her kararın kendisine göre artıları ve eksileri vardır, değil mi? Önemli olan kararsız kalmamak. Bir yola bir niyetle koyulmak. Eh günümüz gençleri de bir şekilde bunu yapabiliyor. Kalanı ise “Göç yolda düzülür.” Misali bir şekilde olur gider inşallah. Artık bir yola çıktık ve bu yolda yerli ve milli bir savunma sanayi kurmak mefkûresinden asla vaz geçmemek gerekiyor.

Ümitsizliğe kapılmamakla birlikte kapanışımı şu gerçeği vurgulayarak yapmak isterim. Hayatın getirdiği tecrübelerden birisi de, her şeyin bir karşılığı olduğunu fark etmektir. Biz Türkler koca bir geçmişte koca koca hatalar yaptık. Ama buradayız çünkü her hatanın bedelini ilave kan ve canla ödedik. İleride de hatalar yapacağız. İleride de bunun bedelini ilave canla ve kanla ödeyerek kapatacağız. Umudum ve duam odur ki bu işin muhasebesi bize kaldıramayacağımız yükler yüklemesin. Talihin çarkına isabet edecek canlardan biri de siz olmayın. Sağlıcakla, afiyetle ve muhabbetle kalasınız...

Aybars MERİÇ

1 yorum:

  1. teoriyi yok sayanlar teoriyi yeniden inşa ederler, meriç bey emeklerinize sağlık
    cem mehmet baydur

    YanıtlaSil

Yeni Tip Savaş Uçağı Program Önerilerine Veda

Bildiğiniz üzere bloğumda bir süredir hava kuvvetlerimiz için alternatif savaş uçakları konusunu işliyordum. Bu hususta epey makale konu...